Güneşin doğduğu ülkenin güzel şehri Tokyo
Uzun bir zamandır Doğu ülkelerinden birini çizmek istiyordum ve sonunda zamanı geldi. Godzilla ve pokemonlar başta olmak üzere fantastik canavarların anavatanındayız. Küçükken okuldan gelince heyecanla izlediğim Ay Savaşçısı, annem ve benim jenerasyonumu ortak noktada buluşturan Şeker Kız Candy, her yapımında bize ayrı dünyalar sunan Ghibli Studio filmleri… Şehrimin kent meydanında kurulan ışıl ışıl, ilginç eşyalarla dolu Japon panayırları. Aklıma ilk gelenler. Bir de sık sık yaşadıkları depremler ve bu olağan doğa olayına karşı dayanıklı inşa ettikleri evler.
Yakın tarihe de bakınca halkının nasıl çalışkan, disiplinli, yaşadığı olaylardan ders çıkaran bir toplum olduğunu görüyoruz. Geçtiğimiz haftalarda zorlayıcı bir dönemden geçerken meslektaşım ve öğretmenim “Bambu ağacı gibi olmak” kavramından bahsetmişti. . Normal kuru ağaç dalları gibi kırılmak mı? Bambu gibi kırılmadan yalnızca bükülmek ve devam edebilmek mi? Buna resilience yani psikolojik dayanıklılık felsefesi deniyor. Hayatın stresli ve zorlayıcı deneyimleri karşısında ruh sağlığımızı koruyabilmek. Dünya pazarında Bambunun en çok yetiştiği ülkelerden birinin japonya olması tesadüf mü peki? Çok araştırılması ve ders çıkarılması gereken bir halk olduklarını düşünüyorum.
Araştırma demişken, bu illüstrasyonlar için araştırma yaparken de en çok zorlandığım konulardan biri giyim tarzları oldu. Ülkenin dönemleri ve o zamanın özelliklerine dair net yazılı kaynak bulmak epey güç. Zaman zaman parçaları kendim birleştirmek zorunda kaldım. Hatam olduysa affedin. Çizmiş olduğum kıyafetlerin daha çok Meiji dönemini yansıttığını düşündüm . Sonra bu dönemde Samuray geleneğinin kaldırıldığını öğrendim. Blue Eyed Samurai’ı yeni izlemiş olanların gözü yaşlı. Belki daha sonra Edo dönemine ait giyim tarzından da ferleme yaparız ben bu konuda yeterli kaynak bulursam. Mesleğimle ilgili en sevdiğim şeylerden biri de bu. Yo hayır bu benim alanım değil bilmem gerekmiyor diyemiyorsun ufak da olsa her konuda bilgi sahibi olmalısın. Tam meraklı işi.
Biraz da kimin bayıldığı kimin çekimser kaldığı mutfağından bahsedelim. Sushi akşamları bizim arkadaş grubumuzda bir gelenektir. Elimizde chopstick, bolca soya sosu ve eşlikçi şarap varsa tamamız. Tabii sadece sushi ile sınırlı bırakılamayacak yemek kültürlerinin en önemli unsurlarından biri sunum şekilleri diye düşünüyorum. Sofra kurmuyor sanat yapıyorlar adeta. Yemek yemek, çay içmek bir şölen seremoni halini alıyor.
Fazla uzatmadan kapanışa geçiyorum. Sizce de bu hayatı japon öğretilerini uygulayarak yaşasak her şey çok huzurlu olmaz mı? Resilience cepte. Ama buraya kendime ve sizlere hatırlatma niteliğinde bir öğreti daha bırakıyorum. Wabi-Sabi : Kusurlara hayran olmak. Felsefenin üç temel ilkesi var.
· Hiçbir şey uzun sürmez
· Hiçbir şey bitmez
· Hiçbir şey mükemmel değildir.