
Yaza Doğru
Hıdırellezi geride bırakıp resmen yazın başladığı bugünlerde Atina’yı tekrar anıyorum. Akdeniz’in çoğu ülkesini, şehrini melodilerini, yeşilini ve tabii ki zeytin ve iyot kokusunu çok seviyorum. Yeni diller, o dillere özgü başka karşılığı olmayan kelimelerin anlamlarını öğrenmeyi, farklı tatlar denemeyi, bir bölgenin, yapının ya da şehrin varsa hikayelerini dinlemeyi de seviyorum. Şehir illüstrasyonlarına başlarken de çıkış noktam buydu. Küçükken atlas karıştırıp, dünya küreyi döndürüp rastlantısal bir yeri durdurup oraya gideceğim diye hayal kuran kızın yolculuğu.
Buradaki yolculuğumuzun ilk Atina’nın hikayesine geçelim öyleyse. Yunanistan’dan bahsediyoruz mitolojisiz olur mu hiç? Bir gün denizlerin tanrısı Poseidon ve zeka ve barış tanrıçası Athena, Akropolis Tapınağı çevresinde turlarken şehrin güzelliğinden öyle etkilenmişler ki, ikisi de bu şehrin hakimi olmak için arzu duymuş sonra başlamışlar tartışmaya. Uzunca bir süre orta yolu bulamayan tanrı ve tanrıça en sonunda Zeus’a danışmaya karar vermiş. Baş tanrı düşünmüş ikiliden şehre hediyeler sunmalarını halk hangisini tercih ederse şehrin koruyusunun o olmasını uygun görmüş. Poseidon üç dişli mızrağını yere vurduğu gibi masmavi su fışkırınca halk mutlulukta suyun başına gitmiş fakat tadına bakınca suyun çok tuzlu olduğunu anlayıp merakla Athena’ya dönmüşler. Bu defa Tanrıça mızrağını nazikçe yere dokundurur topraktan bir filiz çıkar, büyür ve zeytin ağacı olur. Athena “Bu zeytin ağacıdır. Meyvesi olan zeytinin saymakla bitmeyen özellikleri vardır. Zeytini insanlar yiyebilirler, yemeklerine katabilirler. Yağını yapıp, yakarlar, geceleri aydınlatırlar. Ticaret için kullanıp kazanç sağlarlar. Yemeklere dökerler, çok güzel lezzetler elde ederler. Aynı zamanda bozulmaz, ve bozulmasını istemedikleri yiyecekleri saklarlar. Ve böyle faydaları daha da sayılabilir.” diye açıklar. Halk öyle büyülenmiştir ki bu rekabetin kazananı artık bellidir. Şehrin koruyucusu Athena’dır.
Bavulumuza; efsaneler, mitler, medeniyet, demokrasi, deniz, tarih, biraz Kavafis’ten satırlar, biraz zeytin, Mikis Theodorakis’in unutulmaz notalarını doldurduk. Karavanla değil sanatla geziyoruz burada. Mağara resimleri totem olarak yapılırmış ilk çağların insanları av resimleri yaparlarmış ki gerçekte de hayvanları alt edebilsinler. Manifest bir nevi 🙂 Ben bu büyüye hala inanıyor eğer siz de inanıyorsanız bu maceraya sizi de davet ediyorum.